Leylâ ile Mecnun’un hikâyesini anlatan Fersude kitapların sayfalarında kaldı… Vuslatlar uğramıyor düşlerimize Biz vuslatı ihanetlere feda ettik… Gün doğumlarında tutunduğumuz ümitleri Gün batımlarında yitirdik…
👁Sadakat,
Emanetleri yanlış yüreklere teslim eden Yolunu şaşırmış bir güvercin şimdi… Kırkikindiler yağmıyor gönül çöllerimize Biz yağmurları bir nefeste sönen ateşlerle değiştik… Ömürlük değil, günübirlik sevdalara Aldanır oldu yüreklerimiz…
👁Vuslat,
Hudutları “keşke” ile başlayan “ama” ile biten bir uzak diyar artık… Biz yalancı nazarlara kanıp Gönüllerin tefsirinde hata ettik… Unutup sabır imbiklerinde bekleyiş damıtmayı Vefasızlığa yenik düştük…
Hüznün çocuklarıyız biz. Yüreğimiz kabuk bağlamış yaralarla. Bir dokunulup, bin ah işittiren yürekler. Acı katığımız. Umut örselenmiş yüreğimizde sadık bir yoldaş…
Güneş en erken bize doğar, ilk ışıklarını bizimle paylaşır,geceden yalnız bırakmamışız dostumuzu. Yüreklerimizi ısıtır, sonra da bizi geceye bırakır… Yıldızlara… Uzaklara… Derinlere… Karla kaplı yüreğimiz üşür, yalnızlıktan…
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz!
Bir tebessüm etmişsek Güneş’e, bin defa da sessizliğinde, sensizliğinde ve gecenin eşliğinde ağlamışız. Kuyuya bırakılan Yusuf’uz…
Dudaklarımızın kenarında mütevazi bir tebessüm saklıdır.Gözyaşıyla beslenen… Kim bilir belki umut oradan yeşeriyordur yüreklere… Sakın dokunmayın yüreğimize. Vardır her zaman hüzün gözbebeklerimizde, bir dokunulsa akıp dudaklara doğru kayacak olan bir yudum gözyaşı seli…
Kuyuya terk edilen ey Yusuf! İhanetin hançeri sürekli aynı ellerde midir? Her zaman kardeşler mi bırakır kuyuya? Ya anneler? Ya babalar? Onlarda bırakırlar mı evlatlarını kuyuya? Bir ömür kuyuda geçer mi Yusuf? Sahi kervancılar ne zaman geçecek buradan?
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz…
Yusuf! Ey Mısırın Sultanı!
Peki ya ben kimim? Neden kuyu? Benim Mısır’ım neresi? Kader garip bir bilmece midir ey Yusuf? Ne zaman çözülür bu bilmece?
Gecede neler gizlemiş sahip? Neden uykusuz geceler? Neden tatsız hayat? Neden içtiğim suyun tadı yok? Yoksa…
Yoksa bu kuyunun suyu mu?
Yusuf! Bir ömrün vebali nedir? Ödeyebilir mi bir insan bunu? Kuyudan ne zaman çıkılır Yusuf? Ellerimi uzattıkça engelim çarpıyor Yusuf? Bir küçük kuş gibi dışarı çıkmak için çırpındığımda , kafese çarptığımda , elimde sadece yorgunluk kalıyor! Yüreğim acıyor! Başım yorgunluktan dönüyor! Yorgunluğum bedenden değil ha! Zihnin o kadar yoğun ki Yusuf?
Bu ne yaredir ki derman bulunmaz!
Sahi sen kuyuda iken neler yaptın? Kimlerle arkadaş oldun? Kimi sırdaş tuttun masum yüreğine? Nemli duvarları mı? Nasıl tutundun o kuyuda? Kolların seni taşımaktan yorulmadı mı çıkmak için her elini uzattığında? Umut var mıydı minnacık yüreğinde? Sahi onu nasıl sakladın kirli yüreklerden?
Yunus öldü deyu sela verirler…
Yoruldum ben Yusuf? Yaşamak var ile yok olmak arasında bir çizgi ? Çokta önemli değil nefes alıp vermek!!! Bu bilmecenin sonu nedir Yusuf?
Üşüyorum…
Ürperiyorum…
Ya sar bedenimi bedenine…
Ya da bırak düşeyim…
Adaşım! Tut artık göğüs kafesimden…
Yoruldum, düşeceğim. Sahi düşsem de kurtulacağım, bıraksan da!
Düşmüştün ya da atılmıştın karanlık kör bir kuyuya. Gören gözün görmez olmuş, ışığa yoldaşken karanlıkla sırdaş olmuşsun. Sesin haykırmak ister, kelimelerin gırtlağını sıkar. Geçen görmez kuyuyu, gören sezmez kuyunun Yusufunu. Bütün âlem susmuştur sanki. Önce karanlıkta akmaktan utanmayan gözyaşlarının suya değen tınısı gelir kulağına. Uzun uzun dinlersin sonra konuşmak istercesine bağırırsın ona. Anlamaz derdini bu damla, duymaz seslenişini bu tını.Sonra bir ses yükselir karanlığın ürküten yalnızlığından. Titrersin bütün korkularını göz bebeklerine kiralayarak. Kuyu seni sarmak ister, sen kuyudan kurtulmak istersin. Kuyu sararsa karanlıkla nikâhlanıp ömrünü ışıksız bir zindanda geçireceksin. Bütün resimlerde tuvaline siyah düşecek, bütün kelimelerinde esmer dillenecek, bütün kapıların kara bir yalnızlığa açılacak. Çırpınırsın o kuyudan kurtulmak için. Tırnaklarını parçalasa da taşların keskin yanları, tırmanmaya çalışırsın bütün arzularınla. Tam ufku görmeye ramak kala. Kolunu koparır ötelerden uzanan bir el. Düşersin o kör kuyunun ömür çürüten karanlığına. Ve düştüğün yerde biter tüm umutların.
BİR YUSUF
İnsan zamanla nasıl da yıkılırmış. Nasıl ayaksız kalır yürüyemez, elsiz kalır tutunamazmış. Nasıl da tüketilirmiş bir bir sabırla ördüğün o yıllar. Yaralarından akan kanlar hayallerinin cesedini yıkarmış. Kefen diye kuyunun kör karanlığına sarılırmış bütün ümitlerin. Bütün güzel düşlerin azaplar kabrine gömülürmüş. Buymuş beklediğin onca zamanın sana okuyacağı dua. Buymuş çekilen onca ezanın o sonsuz sefası. Yoklukmuş bütün vuslat arzularının sonu. Varlık için hangi yola çıksan ulaştığın yer hicran karası bir hanmış. İçtiğin sabır şarabı yıllandıkça değersiz sayılırmış. Manasız kalırmış özene bezene büyüttüğün o masum duygular. Bütün pencerelere ruhunu basan hafakanların perdeleri çekilir, her ranzanın köşe başlarına umutlarının intiharı yazılırmış. Buymuş beklediğin o elin heybesinden sana düşen. Hayat anlardan ibaretmiş, anlar kaybedilen zamanlardan. Kaybetmek yazılmış kitabımın bütün sayfalarına. Yaşamayı istediğim şey bir masalmış. Masalı yalnızca çocuklar yaşarmış. Bizim hak etiğimiz şey yaşamayı istediğimiz masalın kötü kahramanı olmakmış. Alnına yazılansa Bir Kuyuda Bir Yusuf olup karanlıkta boğulmakmış.
BİR EL
Her şeyin tek sebebi. Bütün ezalarına katlanılmaya değer eşsiz mücevher. Her şeyini uğruna feda edebileceğin müstesna şaheser. Bütün güzel düşlerin yazıldığı kar beyazı tertemiz bir sayfa. Dokunduğunda yakan, bıraktığında paramparça edip bin diyara salan. Azap damlası, huzur ummanı. Vuslatı bıçak yarası, hicranı ölümün yorgansız yatağı. Bütün uykuların uyandığı en güzel rüya, bütün rüyaların gördüğü masalsı tek kahraman. Bütün gülleri kıskandıracak kadar güzel, bütün güzellikleri yansıtacak kadar mücella bir mirat. Aşkın sernamesi, gönlün hiç sönmeyen kızgın ateşi, gül yarası kan tadı huzura giden yolda aşığın son durağı. Ey! Mahkeme kurup hâkim olan, kalem kırıp, azad eden; sehpa kurup cellât olan, ipten alıp ipe salan. Uzat elini ne olur ne olur, kurtar beni bu kör kuyunun karanlığından.
VE DUA
Elde kalan tek sermayem. Bütün yıkılmış hayallerimi, tükenmiş umutlarımı sinesine saran rabbimin bu aciz kuluna ihsanı. Ellerimin semaya şahlanışı. Semanın ötesinden gelen sonsuz bir huzur. İnkârsız bir imanla vardığım kapı, dilendiğim tek avlu. Âşıkla Maşukun buluştuğu o kısa ve derin çizgi. Ve işte ellerimin rabbinden duaları:
Rabbim huzur senin gösterdiğin yoldur, beni ve bizi yolundan ayırma – Âmin Rabbim o eşsiz güzellikte ki el senin, o elin yokluğunu bana yaşatma – Âmin Rabbim Aşığı Maşuğundan ayrı koyup onu azap kuyusuna salma – Âmin Rabbim bize gazabını gösterip bizi cehennemin narıyla yakma – Âmin Rabbim her şeyim dediğim tek şeyime bir gün olsun azap kılma – Âmin Rabbim onun hicranıyla beni sınama – Amin Rabbim biz aciz kulların dualarını eli boş geri çevirme – Âmin Rabbim geri çevirmez kul isterse Ve Dua bitmez kul istedikçe…
* Sabah namazı en çok kaçırılan namazlardan biridir. İnsan uykusunun esiri olur, yataktan kalkamaz. Halbuki sabah namazının hazırlıkları ta akşamdan başlamalı, tedbirler yatmadan önce alınmalıdır.
* Şeytan, çok sinsi bir varlıktır. Yapacağı şeyleri, açık bir şekilde ortaya koymaz. Her şeyi sinsice, âheste âhes- te, adım adım, bir plan dahilinde yapar.
Belki de en çok kaçırılan namazdır sabah namazı. Bir türlü uyanamaz insan, sanki gözkapaklarının üzerinde tonlarca yük varmış gibi. ‘Biraz sonra uyanırım.’ diyerek vakti geçer de namazın, şeytan yapışmıştır insanın ensesine, izin vermez bir türlü uyanmasına.
Yatmadan sabah namazına kalkmaya niyet edip Allah’ım beni o güzel sabah namazına uyandır diye dua ederseniz zaten alarma bile gerek kalmadan kalkarsınız inşallah‼️
Peygamber Efendimiz (sas), bu konudaki sıkıntısını görmüş olmalı ki bakın neler emrediyor biz ümmetine: ‘Biriniz uyuyunca şeytan ensesine üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düğüm attığı yere eliyle vurarak, ‘üzerine uzun bir gece olsun, yat’ dileğinde bulunur. İnsan uyanır ve Allah’ı zikrederse, bir düğüm çözülür, abdest alırsa ikinci düğüm çözülür ve bir de namaz kılarsa bütün düğümler çözülmüş olur. Böylece kul canlı ve hoş bir halet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde böyle yapmazsa, habis ruhlu, içi kararmış ve uyuşuk bir halde sabaha erer.? (Buhari, Teheccüd, 12)
Büyüklerimiz, şeytanın insana gafleti, necaseti ve tembelliği sevdirmek için elinden geleni yaptığını, buna karşılık Efendimiz’in (sas) de zikirle gafleti, abdestle necaseti ve namazla da tembellik düğümlerini çözebileceğini müjdelediğini belirtirler.
Dikkat edilmesi gereken çok önemli üç husus var hadiste. Birincisi, şeytanın insana, (ister mecazi olarak kabul edin, ister gerçek) namaza kalkmaması için yatarken üç düğüm attığı. İkincisi, insan namaza kalkmak için gözünü açtığı ilk anda Allah’ı zikretmeyi unutmaması. Üçüncüsü ise insanın, canlı ve hoş bir halet-i ruhiye ile sabaha ermesinin hissedilmesi.
Şeytan acizdir aslında; mertçe çıkmaz insanın karşısına, sinsi planlar kurar hep. Fakat bu planlara karşı inananların da uyanık olması gerekir. Hadisin de emir buyurduğu gibi, sabah veya teheccüd vaktinde saatiniz çaldığı veya gözünüzü açtığınız ilk anda kalkın ve Kelime-i Tevhid okumayı zinhar unutmayın. Sonra hemen abdest alın ve huşu içinde namazınızı kılın. Böylece hem sabaha canlı ve hoş bir ruh haliyle ulaşın ve gününüz huzurlu geçsin hem Allah ve Rasulü’nü sevindirin hem de şeytanı da kahredin? Öyleyse var mısınız?
Şeytanın üç düğümüne karşı bizler de ona üç düğüm atalım… Haydi öyleyse bugünden başlayın?
“Ey insan, Dikkat et, ahiretin olmasın sakın ziyan. Dinin emirlerini yapmaya eyle gayret, Zira dünya geçici ebedidir ahret! Dünyayı, ahrete niçin tercih edersin. Niçin nefsin peşinden, akılsızca gidersin. Dünya işleri için geç kılarsın namazı. Hatta Allah korusun, kazaya kalır bazı. Lakin, namaz kazaya kalırsa, dünya için Nefse esir olduğu anlaşılır, kişinin. Halbuki Rabbimizin şöyle ki emri bize… Sakın tabi olmayın nefsi emarenize! Sen ise alçak nefse verdin ipin ucunu, Yazık! Göremiyorsun bu işin sonucunu… İyi bil ki, düşmanlık yapıyor sana nefsin, Buna rağmen, sen hâlâ nefsinin emrindesin. Halbuki nefsin sana esir olsaydı eğer. Dünya ve ahrette çekmezdin acı, keder. Ahret işlerine verseydin ehemmiyet. Her iki dünyada da çekmezdin hiç eziyet. Bu dünya fanidir ki bir gün biter elbette… Sonsuz kalınacaktır ve lakin ahrette. Eğer hırslı olursan, dünya toplamak için. Üzüntülü karışık çetin olur her işin. Allah emretti diye çalışır isen şayet İşlerin kolay olup, olmaz güçlük ve zahmet. İnsanlar, iki kısma ayrılırlar şöyle ki; Kimi dünyayı ister, kimi de ahreti. Yarın, ahrette dirilince insanlar Yine, aynı şekilde ikiye ayrılırlar. Kimisi, cennetlerde bulur sonsuz bir nimet Kimi de, cehennemde çeker acı, eziyet! Mahşer günü insanlar, bin sene bekletilir. Günahkar olanlara, dayanılmaz hal gelir. En sonunda derler ki, başlasa da bu hesap Razıyız cehennemde çeksek de acı azap. Bin ahiret senesi, o gün beklenecektir. Oranın bir günü ise, bin dünya senesidir. Lakin Allah’tan korkup günah işlemeyenler Arşı ala altında, bu vakti geçirirler. Çünkü onlar, rahatı terk ederek büsbütün Dine hizmet uğrunda çalıştılar… Uyanınız gafletten, Yarın ecel gelince uyanırsınız zaten… Ölüm uyandırmadan gelin ki kendinize, o gün ki uyanmanın faydası olmaz size! Allah’tan başkasına tutulmuşsa kalbiniz. O hasta demektir ki tedavi ettiriniz. Ey insanlar! Her işi yapın sırf Allah için İhlası ancak böyle belli olur kişinin! İbadetler bile hem yapılmazsa, ihlasla… Yarın mahşer gününde faydası olmaz asla. Denir ki, bu ameli kim için yaptınsa hep, Mükaafatını dahi git ondan eyle talep. Ey insan yazık sana Müslüman oluyorsun Lakin ondan gayriye ibadet ediyorsun! Hak Teala var iken, uyuyorsun nefsine, Hep tabi oluyorsun heva ve hevesine… Sonra sen bir darlığa düştüğünde, niçin hep Allah varken kullardan eylersin yardım, talep… O’nun hazinesinde ne yoktur ki, ey evlat! O’ndan başkalarına edersin müracaat. Kötü kimselerle olma ki hiç arkadaş Kötülüğü sana da bulaşır yavaş yavaş. Ey oğul nimetleri niçin şükretmiyorsun Yoksa sen nimetleri kuldan mı biliyorsun Her nimetin sahibi Allah’u tela dır. Kul nimet gelmesine ancak bir vasıtadır. Katibin elinde kalem gibi ki aynen Ondan gelenleri de Allah’tır ihsan eden. Teşekkür edilse de kulun iyiliğine O Allah’a yapılmış sayılır elbet yine…”
Kalp, içinde bulunduğu çevrenin rengine, şekline ve yapısına bürünür. Maneviyatta yol almak için Allah’ın salih kulları ile beraber olup, kötülüklerden yanlışlıklardan uzaklaşılır. Kalbi hayatın muhafazası için salih ve sadıklarla beraber olmak kadar, gafil ve fasıklarla ünsiyetten şiddette sakınmak da çok önemlidir.
Çok doğru bir analiz bunlar bazı alametleri gösteriyor ki: Doğruyu söyleyene değil ⁉️ Yalan söyleyene inanılıyor ‼️
“Kaliteli yalnızlık, sahte kalabalıktan her zaman daha iyidir.”
Kaliteli insanlar neden yalnızdırlar biliyor musunuz? Çünkü onlar kolay kanmazlar, çabuk inanmazlar. Pahalı hediyeler ya da lüks yaşantılar onlara sökmez. Hava atan kibirlenen ya da maddi gücü ile her şeyi elde eden insanlara prim vermezler. Onları ancak kalbinizle ya da karakterinizle tavlayabilirsiniz. Bu da sabır, mücadele, uğraş, emek ve çaba gerektirir.
Kaliteli insanların prensipleri vardır. Mesela şımarık insanlara tahammül edemezler. Sahte ya da basit insanlara hayatlarında yer vermezler. Özgürlüğü severler ama sınırlarını da kendileri be- lirler. Ve kendileri gibi kaliteli olmayanları asla öteye geçirmezler.
Kaliteli insanları sevmek ve sahiplenebilmek zordur. Çünkü onlar bedenleri ile değil kalpleriyle, yaşantlarıyla değil hisleriyle sevilmek isterler. Aşkı, tanımı gibi yaşamak ve bazı şeyleri tadında bırakmak onlar için daima önceliktir. Hiç kimselere karşı çıkar ve menfaat beslemezler ve kendilerine karşı çıkar ve menfaat beslemeye çalışanları da sevmezler.
Ancak günümüzde birçok insan kolaya kaçtığı ve çıkarları için yaşamaya çalıştığı için kaliteli insanlar kendileri gibi düşünen, yaşayan, sevgiyi ve saygıyı ön planda tutan, nefsine hâkim, zoru seven ve zorunluluklarını bilen insanlarla karşılaşamıyorlar ve yalnızlığı seçiyorlar.
Hayat Bahalı.. Hayat Bahalı.. Yunus Efendi .. ‼ Şeyhim der ki; Ayıp gören gaybı göremez ‼ Leyla’yı görmeyen Mevla’yı görür mü Yunus Efendi ⁉
Sen ne kadar da etten kemiktensin.⁉️ Leyla’nın gözlerini son gören gözlerin sahibi bir bakımsız çomarın hizmetkârı olmadı mı Mecnun ⁉ Bu köpek benim yârimin gözlerini son gören gözlerin sahibi Yunus Efendi Kendi gelir bulur beni Leyla ile Mecnun’u tek mi sanırsın sen ⁉
Aşk biter mi Yunus efendi ⁉ Aşk bitmez ise Leyla biter mi Mecnun biter mi ⁉ Mecnunun gözlerini son gören köpeğin gözleri biter mi ⁉
_________ Hayat Bahalı.. ⁉ _________ Hayat Bahalı.. ⁉ _________ Hayat Bahalı.. ⁉
Dinleyin ey insanlar Leyla öldü..‼ Dinleyin ey ahali Mecnun öldü.. ‼
ABD’li vatandaşlardan aç kaldığı için yardım isteyen Hayrettin’e hiç kimsenin yardım etmemesi, sadece şans eseri orada bulunan evsiz bir Türk’ün yardım etmesi oluyor.
Son
günlerde de bunun en iyi örneğini komedyen kimliği ile tanıdığımız daha
sonrasında da yaptığı parodi videolarla tanınan Hayrettin’in ‘Amerika’da
aç kalmak’ isimli sosyal deney videosuna görüyoruz.
Hayrettin’in
çektiği ‘Amerika’da aç kalmak’ isimli videonun ana teması, Amerika’da
aç kalan bir vatandaşa kimsenin yardım etmeye, yemeğini paylaşmaya
yanaşmaması üzerine kurgulanıyor. Videonun ilerleyen kısımlarında aç
kaldığını söyleyen ve vatandaşlardan yardım bulamayan Hayrettin’e de
şans eseri orada bulunan bir Türk yardımcı oluyor ve yemeğini onunla
paylaşıyor.
Ahlakçılık yapıp, ahlaki değerleri örseleyen bir dünya sistemi var. Uluslararası düzenin, hukuka, insani değerlere, insan hayatının kutsallığına dayandığı söyleniyor. Pratiğe baktığınız zaman ise bunların içini boşaltan bir yapıyla karşı karşıyayız. Gereğinden fazla tüketiyoruz, gereğinden fazla kâr hırsıyla hareket ediyoruz. Dengeyi alt üst ediyoruz.
Unutma Evlat, Batı Hiçbir Zaman Medeni Olmadı! … köle olarak pazarlarında satan, zencilere hayvan muamelesi yapan batı değil miydi?
Batı medeni değildir, sadece zengindir. Medeniyet malla ilgili değil insanlıkla ilgili bir kavramdır.
Işık doğudan gelir; Güneş doğudan doğar.. Güneşe batmaktan ne zarar gelir? Her sabah yeniden doğar.. Eskiden Doğu medeniyetleri vardı. Batılılar hep barbardı.. Kızılderililerilere Batı soykırımı yapardı. Afrikalıları köleleştiriyorlardı; Hepsinin kapıda birer kunta Kintesi vardı. Mendili, yoğurtu, Dağları delmeyi; Demiri eritmeyi bile Türklerden öğrendiler. Batılıları kim gördüyse iğrendiler. Eskiden Türk vardı, Çin vardı, Pers vardı.. Roma vardı. Mısır vardı, Sümer vardı. Hitit vardı, Yunan vardı. Uygur vardı Urartu vardı, Fenike vardı, İnka vardı.. Arap vardı, Hint vardı.. Bunların hepsi Doğudan yararlandı.. Fâtih Batı uyuyorken Yeni Çağı açtı.. O zamanlar batı; “Dünya Dönüyor” diyenleri astı.. Batılı Galilo da bunlardan biri.. Batı medeni değildir, medeniyeti kibri.. Batı medeniyeti Fransız ihtilâlinden sonra. Hele çağımızda; Doğuluların arkasında Fransa.. Dilini, Lisânını bile İngilize; Amerikalıya kaptırdı.. Fransızca nerede? Sadece adı kaldı.. Batı Kütüphaneleri; Hep eski Doğu kitaplarıyla dolu.. Bütün medeniyetlerin kökü Orta Doğu, Beşiği Anadolu.. Bu durumda; Batı medeniyetine ne gerek var? Bütün kâinat Doğudan doğan Güneşe bakar; Güneşle yaşar.. Bütün medeniyetler kendilerini Güneşle aşar.. Doğu hep ışıktır, uyanıştır; Batı hep karanlıktır, ateşlerde yanıştır.. Batı medeniyeti mutluluk veremiyor.. Silâh, kravat, içki, Futbol, kan-leş alâmeti farikası.. Kendini bir şey zannediyor var diye fabrikası. Dövizdir diye parası.. Güçlendi diye Uluslararası…. Lâkin medeniyet malzemesi Yüce Allahtandır.. Medeniyet denilen şey hayata mutluluk katandır. Sadece Kültür Millîdir, ilim, kültür ve Medeniyet; Hep evrenseldir.. Nasıl başladı, buraya nasıl geldi Âdemiyet? Tarihte nasıl kuruldu bunda millet,bunca devlet; Bunca Cemiyyet..? Medeniyyet olan yerde olur mu acemiyyet?
SeSLi – GöRüNTüLü TeFSiR DeRSLeRi TIKLA DinLe / iZLe> Ali KÜÇÜK HOCA> BESAİRU’L-KUR’AN TEFSİRİ> İSTİFADE EDELİM İNŞAALLAH
Site içi Arama Motoru
SaNaL ALeM
"Bugün, biz meşgul olsak da olmasak da internetin de bağımlıları var. Bazıları onu kendi hesaplarına, şeytanın oyuncağı gibi kullanıyor ve sürekli kötülük yayıyorlar. İnanan insan onu da uhrevî kazanç vesilesi yapabilir. Fakat o dikkatli olur; hangi tuşa dokunacak, hangi sayfaya girecek, bunu iyi belirler. Tahmini bir tuşa dokunurken de -inşaallah karşımıza iyi bir şey çıkar- mülahazasıyla teyakkuzda olur. Bunlar, kalp ibresinin göstermesi gereken noktaya yönlendirilmesi açısından çok belirleyici hususlardır."